08.10.2009 TSİ 06.15 ASİ: 13.45Birkaç gün sizleri bizden bir haber bıraktık. Kusura bakmayın. Takdir edersiniz ki internet bulmakta oldukça zorlanıyoruz ve Melbourne-Adelaide yolculuğunu gerçekleştirdik geçen günlerde. Bu yolculuğun hazırlığı ve yol yazı yazmamıza vakit bırakmadı.
Melbourne’den Adelaide doğru yaklaşık 12 saatlik bir yolculuk gerçekleştirdik. Ama öncesinde SAGUAR ile buluşma anımız vardı=)
Erken saatlerde uyanıp SAGUAR’ı almak için hazırlıklara başladık. Hazırlıklarımızın ardından Hilkat Hanım ve eşi Sinan Bey ile vedalaşarak, SAGUAR’i almaya yola çıktık. SAGUAR’ı almak için hava alanına gittiğimizde, havaalanı görevlileri treylerimize bakıp “bu treyler kısa adamım, buna yükleyemeyiz” dediler. Alt tarafı 40 cm dışarı taşıyordu SAGUAR’ın olduğu kutu. Her zaman olduğu gibi abi yapma etme abi olayına getirerek ve bizim iyi niyetimizi görevlilere göstererek SAGUAR’ı alıp havaalanından ayrıldık. Havaalanından sonraki durağımız Grand Foods’tu. Sağolsun Grand Foods’un sahibi Ali Fuat Bey bize hem maddi olarak hem de manevi olarak büyük destek sağladı. Onu ziyaret etmeden Melbourne’den ayrılamazdık. 3 arabalık konvoyumuzla Ali Bey’in yanına gittik. Bir de baktık ki çok sayıda basın mensubu bizi bekliyor. Sevindik tabiî ki. SAGUAR’ı sıkı sıkıya yüklemiştik ama ısrarlara dayanamayıp kutuları sökerek indirdik aşağıya bizim canavarı. Birkaç poz, röportaj derken sıra geldi SAGUAR’ı tekrar kutulamaya. En zor kısım burası. Hem benim gibi bir şoföre emanet edileceğinden hem de uzun bir yola çıkacağından sıkı sıkıya bağlanmalıydı, sabitlenmeliydi SAGUAR. 2 saat gibi bir sürede bunu hallettikten sonra yola çıkmaya hazırdık artık. Dali dili, dali dili kornaları eşliğinde önde Tarık’In şoför mahaliinde bulunduğu Tarago, arkada benim şoförlüğünü yaptığım kamyonet ve ona bağlı treyler, en arkada da kimin kullandığı belli olmayan lancer ile yola çıktık. Ama lancer’daki arkadaşların hakkını vermek lazım. Yol boyunca bana çok yardımları oldu. Neyse çıktık yola. Yola çıktığımızda saat 16.40 gibi bir şeydi. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Yolda kanguru göreceğiz diye ağzımızı aça aça yola devam ediyorduk. Her yerde kanguru çıkabilir tabelası var bizde tedirgin tedirgin yolumuza devam ediyoruz. Ancak yolda ölü birkaç koala ve birkaç ölü kangurudan başka bir şey görmedik. Üzgün üzgün yola devam ederken, Erdem bizi beyaz kanguruların olduğu bir dinlenme tesisine götürdü. Bir düzine beyaz kanguruyu gördük, konuştuk, sohbet ettik. İlginç hayvanlar doğrusu.
Benim kullandığım kamyonet yaklaşık 3 ton olduğu için ( Malzeme kutumuz, SAGUAR’ın olduğu kutu, treyler, kamyonetin kendi ağırlığı) benzini sömürüyordu. Bende haliyle güvenlik için yavaş gidiyordum. Sadece kamtyonet icin 2 depo benzin harcadık 750 km yolda. Birkaç kere de dinlenmek için durduk. Bu yolu 12 saatte tamamladık. Bütün gece araba kullanmaktan yorgun harap ve bitap düşmüşken güzelce uykunun hayalini kuruyordum. Ama asıl maceranın şimdi başlayacağından kimsenin olmadığı gibi benimde haberim yoktu.
Adelaide’a girdikten sonra otelimizi aramaya başladık. SUNNY’S diye bir yer. Dışarıdan küçük sevimli bir yer gibi gözüküyor. Neyse içeri bir girdik. Herkesin sinirleri bozuldu, ne desek güler olduk. Gülmekten karnımıza ağrılar girdi. Nasıl anlatayım size, bir odada 2 şer yataktan 3 ranza toplam 6 yatak var. Yataklarda şöyle; bir yatak boyutunda bulaşık süngeri düşünün, adamlar direk bulaşık süngerine benzer bir şeyi yatağın üzerine koymuşlar. Hadi burada yatın diyorlar. Pisliğinden, banyolarından falan bahsetmek dahi istemiyorum. Hala düşündükçe sinirim bozuluyor gülüyorum=))) Ama güzel bir anı oldu. Baya bir eğlendik güldük. E tabi isyanlarda çıktı ( şaka olarak tabii ki). Biz burada kalmayız, biz burada yatmayız demeye başladık=) Eee biliyorsunuz başkanımızda yufka yürekli, kıyar mı bize? Babacan ses tonuyla” tamam çocuklar hadi yatalım bu gece sabah bir yer ararız” dedi. İçimiz biraz rahatladı ama hala kuşkular devam ediyordu. Ben psikolojik olarak oranın pisliğinden dolayı kaşınmaya bile başlamıştım. Yanımda Kerem’e baktım. Adam hiiiiiç oralı değil. Fosur fosur uyuyor. Biz kahkaha atıyoryuz adam yorgunluktan uyumuş oralı bile değil.
Neyse biz Ercü ile gidip arabada yatalım dedik. Gittik arabaya ama soğuk hemde dedik arkadaşlarımızı yalnız bırakmayalım. Tekrar döndük otele. Bulaşık süngerine benzer yatağıma yattım. İnanılmaz bir şeydi. Bir iki dakika tekrar kaşındım ama yorgunluktan bende sızıp kalmışım. Sabah olduğunda Fatih, Muhammed, Salih yeni bir yer aramaya çıkmışlar. Sağ olsunlar yeni bir yer bulmuşlar bize. O lafi duyduğumda sevindim. Çünkü rezidans gibi bir yerde kalıyorduk Melbourne’de. Oraya alıştık. Adelaide’a geldiğimiz ilk günde böyle bir yerde kalmak hakikaten herkesi baya bir etkiledi.
Pılımızı pırtımızı toplayarak hemen yeni otelimize doğru yola çıktık. Yeni otelimiz diğerine göre baya baya iyiydi ama Melbourne’de kaldığımız UNILODGE’un yerini tabii ki tutamazdı. Odalara çıktık. Neyse ki temiz, güzel, rahat yata
klara ve odalara sahipti. Kocaman birde mutfağı vardı otelin. Herkes ortak kullanıyor ama temiz. Oraya alıştık, yemeklerimizi yedik, gırgır sohbet makara derken, artık çalışmalara başlama günlerimiz gelmişti. SAGUAR’da ki son eksiklikleri gidermek için TAFE’de çalışmalara başlayacaktık. Akşam olduğunda erkenden uyuyarak sabah erken kalkmayı planladık. Yemeğimizi yedikten sonra 20.00 sularında uyuduk. Sabah 06.00’da kalkarak kahvaltımızı yaptık, banyolar yapıldı, kişisel bakımlar tamamlandı ve 07.00’da TAFE’e doğru yola çıktık. TAFE kaldığımız otele 12 km uzaklıkta. Yakın sayılır. TAFE’e geldiğimizde Sercan Bey ve TAFE yetkilileri bizi gayet sıcak karşıladı.
Şimdilerde TAFE’e yerleştik çalışmalara başladık. Hatta atölyede yanımızda getirdiğimiz elektrik ocağında yemek bile yapıyoruz.
Bugünkü öğle yemeği menümüz. Sınırsız salamlı makarna, Uludağ gazoz ve sınırsıza yakın ekmek. Burada ekmek çok pahalı. Ekmek 5 AUD. Yer yer 6 AUD’ye çıktığı da görülüyor.
Hepimiz gayet iyiyiz. Mutlu mesut yaşıyoruz. İnternet buldukça sizlerle olmaya devam edeceğiz. Bizi özleyin=)))
2 Responses
Ne diyelim kalbimiz ve dualarımız sizinle 🙂
Asumanda cilveyi birakti mi demeyin keyfe 🙂